11 Şubat 2014 Salı

Dr. Cengiz Sarıkuş

Fındıkzade'de çok özel bir müzik atölyesi gezdim, çok önemli iki müzik adamıyla tanıştım. Biri genç diğeri genç babası genç. Veysel müzik! Baba oğul , Cengiz ve Veysel Sarıkuş.



Cengiz Sarıkuş 1949 Malatya doğumlu İstanbul Üniversitesi sanat tarihi mezunu aynı zamanda arkeoloji eğitimi de almış, 26 yıl sanat tarihi öğretmenliği yapmış bir yaşayan efsane. Vicdansız dediği (şakayla karışık) oğlu Veysel’in ismini taşıyan Veysel müzik evinde sayısı 20’yi aşkın birbirinden farklı enstrümana dokunuyor, hayat veriyor. 13 yaşından beri saz yapıyor. Agop Ohanyan gibi çeşitli ustalarla çalışıp ud ve kanun yapımında ustalaşıyor. 1973’ de Aksaray da atölyesini açıyor ve şuana kadar dünyanın dört bir yanında var olan yetiştirdiği 10 ustasıyla da kök salmış bir çınar adeta.




Bir çok popüler sanatçının da son yıllarda elinden düşürmediği nev ud ise yine Cengiz hocanın icadı. Kalıp gitara yakın bir benzerlikte bir saz olan nev ud sırtının ovalliği sayesinde sazın içerisinde sıkışan sesleri dışarı atmakta olup tam davudi sesler veriyor. Bir başka özelliği ise mızrapsız da çalınabilmesi. Sahip olduğu kendine özgü şekliden ötürü dize rahat yerleşmekte (Cengiz amca kilolu bayanların kullnımına da ideal diyerek espriyi patlatıyor ).



Oğlu Veysel ile o gün tanışmamıza ragmen samimiyeti,sıcaklığı yıllardır kemikleşmiş bir dostluk enerjisi veriyor insana. Bir ziyaretle, bir merhabayla bile bir dost kazanabilirsiniz ki biz atölye gezimiz sonrası Veysel Sarıkuş ile güzel bir gece geçirdik (bol sohbet). Veysel’ de keman konusunda çıtayı ileriye taşımış ve tıpkı babası Cengiz Sarıkuş gibi onun da yaptığı kemanlar Türkiye’de bir çok keman sanatçısı tarafından el üstünde tutuluyor ve baba oğulun sanatının şöhreti çoktan uluslarası boyuta ulaşmış durumda
.Boynuz kulak ilişkisi mevcut burda anlaşılan.(Veysel beni internete koyma dediği için kemanlarından bir örnek koyuyorum sadece )







Fabrikasyona üretimlerin domine ettiği müzik piyasasında gerçek,özgün ve ruh sahibi enstrümanlar ancak usta elerden çıkabiliyor. Çünkü her bir santimine emeklerini, ruhlarını veriyor baba oğul sanatkarlar.




Atölyeleri o kadar doğal, zengin ki herhangi bir yapay sermayeyle kurulması imkansız..
Vitrinler Cengiz amcanın yıllardan beri arşivlediği (müze dense yeridir ) ud, cümbüş gibi bir sürü antika saz ve plaklarla dolu. Kendisinin arşivinde çok önemli osmanlı eserleri de var ayrıca. ( tabelayı müze diye değişseler daha doğru aslında).

Kendisiyle kameranın çok da farkında olmadığı samimi sıcak bir sohbetimiz oldu. Geçmişten bu yana müzik, müzisyenler ve kendisine dair bir çok şey paylaştı ,sağolsun  İşte linki:)



Bir gün yolunuzu mutlaka Haseki'ye düşürün ve veysel müziği ziyaret edin. Bir daha gitmek isteyeceksiniz


7 Şubat 2014 Cuma

Cajon (Kahon) nedir ?



Ne demiştik ritim heryerdedir :)
Ritim yazısını yazarken bulamadığım ve önceki yazımı özetleyen bu yazıma da ciddi katkısı olacak videoyu şimdi ekliyorum.




Müzik de bir birlikte işlerliktir. Bu birlikte işlerlik mücadelesinde her enstrüman önemlidir fakat tarzı ne olursa olsun (caz, klasik, rock, halk müziği vs ) o orkestranın kalbi ritimdir. Ezginin nabzı ritimlerdir. Ritim icracıları orkestralarda şef kabul edilir,çünkü diğer enstrümanların temposu ve düzeni ona bağlıdır. Ritimdir orkestrayı susturup yine coşturan. Ritimler uzunca araştırma ve tartışmalara konu olmuştur.






Antropologlar ve tarihçiler insanın sesini ilk müzik enstrümanı kabul etsede, perküsyonlar da yapay ilk müzik aletleri olarak kabul edilebilir. İnsan ritim için el,ayak,tahta,taş,maden ve metaller kullanmış, farklı sesler almışlardır. Tarıma geçildikten sonra biraz demlenme ile daha uzun süre beraber olabilecekleri ve farklı tonlarda sesler alabilecekleri enstrümanlar üretmişlerdir.





Benim de hayatımda ritim çok önemli yere sahip olmuştur, hep var olmuştur, bir yapay enstrüman olarak olmasa bile doğal olarak hep önplanda kalmıştır. Aklıma gelen doğal enstrümanlarımı bir sıralamak gerekirse ilkokul da kendi sıralarımız solo ve tiz sesler, öğretmen masası tok sesler için ( o bas lar hiç bir vurmalıda yok ) ortaokulda nöbetçi kulübesi, lise de bilgisayar odamızın masaları (sanırsın bongo :p) evde kanepelerimizin yan yüzeyleri ya da ön alt yüzeyleri, salon ya da koridor gibi uzun duvarların orta kısımları ( bu nokta da mimari konusunda da çok şey katmıştır , ekolu bir bas alınabilir ince duvarlardan ) dört ayaklı fiskos masaları ( 4 ayak olmazsa düzgün bas alamayız ) yoklukta vurma ihtiyacı hissettiğim anlarda dizler ve bacaklar birer enstrüman olarak keyif vermişlerdir :)



Kısaca bahsedeceğim 'Cajon' (kahon diye okunur) vurmalıların özgün örneklerindendir. Türkçe olarak sanduka ismiyle çağıranlarda vardır, ispanyolca da çekmece anlamına gelmektedir zaten. 

Çok eski bir geçmişi olmayıp Peru kökenli bir perküsyondur. Afrikalı ve Perulu köleler limanlardaki meyve ve balık sandıklarından bu perküsyonun ilk formatlarını oluşturmuşlardır. O dönemlerde kölelerin müzik yapma özgürlükleri de olmadığı için herhangi bir kasa ya da objeden farklı görünmeyecek, varolan eşyalara kamufle bir enstrüman yaratmışlardır ki özgürce olmasa da müzik yapmaya devam edebilsinler. Dünya müziğince kabulu de Paco de Lucia'nın 1970'li yıllarda flamenko da bu perküsyonu ritim olarak kullanmalarıyla gerçekleşmiştir.
      
                 


Bir yatak odası komidin kürsüsünden farklı görünmeyen bu perküsyonun bir çok çeşidi var, telli, telsiz, akord aparatlı, zilli. Ana hatları dışında eklemeler mini bir davul kit bile yapılabilir.



Hele istanbul gibi büyük bir şehirdeyseniz ve işleve takılma gibi bir durumunuzda yok ise metrobüsde, metroda, otobüs de yer yokken yere koyup üzerine oturabileceğiniz bir perküsyon cajon. Canlı davulcular yıllarca trampet, kick ve zilleri taşıma çilesiyle kas yapmışlardır :)
 

Bir iki cajon videosuyla kulaklara ziyafet çekelim :)

Çocuklar başarılılar :)




Abiler sağlamlar :)




Hayatın ritminden hiç kopmamak dileğiyle :)